Dolunaydan Hallice Halim
- Feyza Nur SAĞLAM
- 30 Eki 2023
- 2 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 30 Tem 2024
Arada bir de olsun, zihnin görünürdeki sessizliğine dalmak; kendimize gebe olmanın getirdiği sancıları yaşamak için gerekliydi...
Günümüz dünyasının getirisi olarak, her an ve her yerde kulaklıklarımız bizimle bakiydi. Müziksiz bir yaşam düşünülemezmişçesine, sessizliğe sığındığımız anlar giderek azalıyordu.
Müzik bizim için bir takıntı haline geldiğinden mi yoksa düşüncelerden kaçmak bir yaşam biçimi olduğundan mı yahut yanlız kalamayışımızdan mı bilinmez, git gide kendimizden uzaklaşıyoruz.
Ve şimdilerde, yani şimdi yaşadığım şu anda; istemsizce evde unuttuğum kulaklığımın yolculuğuma eşlik edememesinin getirdiği tek başına kalmışlıkla, gözlerimin takılı kaldığı dolunay ve hiç susmayan zihnim ile yola devam ediyorum.
Bu tek başına kalmışlığa ihtiyacım olduğunu ise, o kulaklık evde kalınca anlıyorum. Sahi, ben miydim benle kalmak istemeyen? Yoksa kulaklığım mıydı benim bir uzvum haline gelen? Önemsizdi.
Dağınık ve bir türlü yerleşik yaşama geçememiş düşüncelerim ise, kafamda yankılanan bir şarkı sesi olmayınca, gözümün değdiği dolunayda yankı buluyor. Aklım şu sıralar okuduğum kitap ile bir yıl öncesine gidiyor. Zaten ne olup bittiyse bu bir yılda olup bitti. Bu bir yıldaki hissettiklerim ve bu bir yılda yolumun önünde beliren kitaplar ile hayatımın bir kırılma noktası daha gerçekleşmişti...
Evet bir kitap her şeyin değişmesi için yeterliydi. O kitabı okumak için hazırlanmak ise sancılı bir süreçti. Kitabı okuyup anlamak, içinde benimsemek ise normal bir sancıdan öteydi, doğum sancılarının işaretiydi. Ve nihayetinde, o kitap okunmuş, bitmiş, sindirilmiş ve üzerinden yeterince zaman geçti ise; doğum gerçekleşebilirdi.
Gözünüz aydın! Nur topu gibi yeni bir benliğiniz daha doğdu!
Aslında bunu, kendi içimizde açtığımız yeni bir level olarak da tabir edebilirdik. Ve canlı iseniz, hatta bundan öte gerçek manada yaşıyor iseniz; önünüzde açılacak yeni levellerin sayısı sizi korkutmamalıydı.
Çünkü hayat bazen, kendine gebe olmak gibiydi.
Ve benim için de geçen bir yıl, geçen son bir yıl; gerçek manada sancılı bir yıldı. Tüm fırtınalar sona ermiş, tüm düzenler yerine oturmuştu ama dışardan bakıldığında görünen bu mükemmel tabloya rağmen yerinde olmayan bir şey varsa o da bendim. Ben, ben değildim. Ben, iyi değildim ve bunu bir bilen de bendim... Her şey düze varınca dağılmış olmam çok garipti, fazla garipti. "Sonunda dağılabilirim." mi demişti zihnim, bir savaştan çıktıktan sonra? Belki de tükenmiştim, bilmiyorum. Birçok gerekçe olabilirdi...
Nihayetinde, sona eren fırtınalar içimde bir fırtına doğurmuştu ve tek bildiğim gerçeklik de işte buydu. Çok şeyler olup bitti bu süreçte ama birkaç şeyi izah edebilirdim. Birincisi, bir kitap silsilesi ile içimdeki fırtına daha da artmış fakat sonunda yine başka bir kitap ile içimdeki fırtına sakinleşmişti. İkincisi, uzunca bir zaman içimdeki fırtına ile her sabaha gözlerimi araladıktan sonra; bir sabah uyandığımda, güneş açmıştı. Üçüncü olarak ise, tüm yaşadığım her şeyin yaşanması gerekiyordu ve bunu ancak güneş açtığında anlayabilmiştim... İşte bunlar benim bir yıla ait üç çıkarımımdı.
Ve şimdi çıktığım başka bir yolculukta, gözüm dolunayda takılı kalmışken aklım istemsizce son bir yıla gidiyorsa işte bunun sebebi evde unuttuğum kulaklığımdı. Ve belki de o son bir yılın sebebi de hep kulaklıklarımla zihnimi susturmuş olmamdı, kim bilir?
Tek bildiğim, kendimi dinlemem gerektiğiydi.
Bazen, ama gerçekten bazen, o kulaklıkların çıkması gerekiyormuş sevgili dolunay.
Son Yazılar
Hepsini GörHayatımda olduğu için şükrettiğim birçok insan var. Bu yazıda kimi yazsam diye çok düşündüm. Hep de bir cevaba vardım aslında, en...
Comments