top of page

Bir Korkuluğun Yaşama Dönüşü

  • Yazarın fotoğrafı: Feyza Nur SAĞLAM
    Feyza Nur SAĞLAM
  • 1 Tem 2023
  • 3 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 30 Tem 2024


Her sabah güne, annemin araması ve "Bugün güne nasıl uyandın?" sorusu ile başlıyor oluşuma; sonunda ara vermiştik. Bir süredir git gelli olan ruh hallerim, tabiri caizse geç ergenlik yaşıyor gibi görünen yahut bir tükenmişlik sendromundan veya bir depresyondan hallice olan o halim, şimdilerde sakinliğin kıyısına vurmuş gibi. Oysa annemi ne korkutmuş idim ki her gün nasıl olduğumu sorgulayıp ona göre davranıyor idi kadın. Ve benden yorulmadığını itiraf etmişti ama bu itiraf, davranışlarımdan yorulduğunun itirafı idi aslında... Bir korkuluk gibiydim evde, tabiri caizse. Ama ne demiştik? Tüm duygular yaşanmaya mahkum olmalıydı! Tüm duyguların bir yaşanma hakkı vardı! Haydi, biraz da duyguların haklarını savunalım, değil mi ama?


Artık içime atacak en ufak bir duyguya dahi tahammülümün kalmadığı noktada bunu anlamış olmam her ne kadar üzücü olsa da; önemli olan bundan sonraki zamanlardı. Geçmişe dayanıp pişmanlıkla kavrulmak, hiç de benlik bir şey değildi doğrusu... Her neyse, sonunda sular bir nebze olsun durulmuş gibiydi ya; gerisi önemsizdi. Şuan kendime bakmak, sakince akan bir nehri izlemek gibiydi ya; şükürler olsundu! Sonunda, nihayet, vb kelimeler zihnimde canlanıyordu ama bu kelimelere kapılınca da sonuç kendime yönelmiş bir öfkeye yöneliyordu ya; bu da şuan en son istediğim şeydi. O yüzden, şükür kelimesi kafi idi. Şükür kelimesi, her zaman yeterliydi...


Şükür ki; yaşamak için gerekli olan umut ve enerji depom, bir nebze olsun daha dolmuş idi. Artık "Yaşıyor sayılır." statüsünden terfi etmiştim, anlasanıza! Yaşıyordum ben, gerçekten hem de! Kanlı canlı karşınızda görmüş olabilirdiniz bu zamana kadar beni ama öyle yaşamak değildi bu, gerçekten yaşıyordum ben, anlıyor musunuz?


Yaşıyorum ben, diye bağırasım vardı ama bunu içimden yapabilirdim ancak! Olsundu, bu cümleyi kurabilmek de yeterliydi. Oysa ne çok beklemiştim bu anı. Oysa bazı anlar, ne çok geçmeyecek gibiydi! Oysa her şey geçerdi. Oysa, her şey geçici idi. Ve bunun aksine kapılmak, ne büyük yanılgı idi...


Oysa hayat dediğin buydu sanırsam; döngüler silsilesi. Bir dönem iyi olurdun, sonra yorulurdun ve dinlenmek isteyip inzivaya çekilirdin. İnziva derdik buna ama esasen bu; yalnızlaşmak, biraz uyku ve bir odada geçen günler demekti. İnziva aşamasında yeterli kadar dinlenince de, tekrar yaşamaya geri dönerdin. Ve bu, ardı ardına sıralanmaya devam ederdi. Hayatta önüne çıkan durumlara, etrafındaki insanların tepkilerine, senin çabalarına göre değişkenlik gösteren süreler halinde ama her zaman birbiri ardına...


Yorulabilirdik aslında, doğal olan da buydu. Neden duygular konusunda ayrımcılık yaptığımızı bilmiyordum ama konu insan olunca bu durum bir nebze olsun anlaşılabilirdi. Oysa kanunlarımızda bile düzenli idi, ayrımcılık yasağı! Ama bizler, mükemmelliyetçi ve güya sorumluluk sahibi olan bizler, kusur olarak gördüğümüz duyguları yaşayamazdık tabi(!) Başkalarına gösterdiğimiz şansları ve merhameti yeri geldiğinde kendimize göstermek konusunda neden bu kadar acizdik, anlamıyordum. Gerçekten de terzi kendi söküğünü dikemiyordu herhal. İlla başkasının söküğü gibi mi davranmamız gerekiyordu, kendi söküğümüzün dikilebilmesi için? Konu kendimiz olduğunda neden bu kadar katı idik ki? Hah!


Sahi katı ve kalıp gibi zihnimize çakılan bu cümleler kimindi mesela? Kimin sözleri iç sözümüz haline gelip de sonunda kendimize yönelttiğimiz bir silah olmuş idi? Kendi, saf, süzgeçten geçirilmiş sözlerimiz neredeydi? Kendi iç sesimizi oluşturmayı keşke çok küçük yaşlarda öğrenebilseydik ama daha nelerdi, değil mi?


Sözler kifayetsizdi aslında. Tüm mesele, hayata kapılıp giderken bir noktada durup kendine bakmak ve neyi neden düşündüğünü, neyi neden yaptığının farkına varmaktı. Kendine bir adım atmaktı tüm mesele. Hayat, bir kendini tanıma yolculuğu olabilirdi ve kendimizi tanıdığımızı sandığımız anda da iç sesimizin yabancı bir ses gibi karşımıza çıkması, yolculuğun devam ettiğinin en güzel cevabı olsa gerekti.


Sahi, ben bir korkuluk gibi "evde" dolanır iken; iç sesim kim olarak konuşuyor idi mesela? Bazen düşünüyorum da; tüm hayatımız boyunca yanımızda olan biri varsa o da iç sesimizdi. Ve dışardan ne almış ise, ona ne vermiş isek; işte onları bizim önümüze ısıtıp ısıtıp getirdiği açıktı.


Bu noktada asıl soru da şuydu ki; iç sesimizi besleyen şeyler acaba nelerdi? İşte bu; nasıl yaşadığımızın göstergesi olabilirdi...


Her neyse, en nihayetinde; yaşıyorduk işte, anlasanıza!


Yaşıyordum ben, anlıyor musunuz?

Çünkü görüyor olmanız yetmezdi, anlamanız gerekirdi...






Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


Hakkımda

WhatsApp Image 2024-07-26 at 10.17.38.jpeg

İnsan dediğin, esasen bir puzzle parçasını oluşturan kişiliğinin; her bir parçasını öncelikle özenle tanımalı. Ardından o parçaların kendisinin bir parçası olduğunu bilerek onları kucaklamayı öğrenmeli. Böylece, her bir parçanın esasen bir resmi oluşturmak için ne derece öneme sahip olduğunu görmeli ve yine her bir parçanın hayatındaki varlığını korumayı amaç edinmeli. Ve işte burası da benim bir puzzle parçam ve çok daha ötesi... Çünkü yazmak, bir hayatta kalma meselesi... Her hal ile yazmak ise ondan çok daha ötesi...

Kategoriler

Zaman Akışı

Abone olun;

Abone Olun!

Abone olduğunuz icin teşekkürler...

© 2022 by Herhalile

bottom of page