top of page

Güne Uyandım Mücadelesi

  • Yazarın fotoğrafı: Feyza Nur SAĞLAM
    Feyza Nur SAĞLAM
  • 23 May 2023
  • 3 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 30 Tem 2024


Sabah eğer yatağımdan zamanında kalkabildi isem; en büyük zorluğu aşmış gibi hissediyorum kendimi. Hangi noktada alarmla uyanma alışkanlığını edindim, hangi noktada kendiliğimden uyanmayı bıraktım, hatırlamıyorum. Ama sabah o alarmın sesini duyup gözlerini aralamak, sonra alarmı kapatmak ve kötü hislerin üzerine çökmesi hissini ne zaman hissetmeye başladım, hatırlar gibiyim...


Her sabah, kendimle mücadele eder gibiyim. Tamam, yatağımdan bir şekilde kalkıyorum ve sonra hazırlanıp işe gidiyorum. İş yerinde üzerime düşenlerini yerine getiriyor, sonra eve dönünce evi toplayıp yemeği yapıyorum. Kalan vakti ise sınava hazırlanarak geçiriyorum. Tüm bunlara bakınca; o uyanma ve ayılma aşaması dışında olağan ve başarılı bir gün gibi. Başarıdan öte, tatmin edici bir gün. Gün içerisinde güldüğüm, keyif aldığım anlar da oluyor. Peki o zaman bu sabah karamsarlığı neden? İşte bunu anlayamıyorum.


Hayır, her şeyin kusursuz oluşunu istediğimden değil bu. Bu, gerçekten kendimi anlamayı arzu edişimden. Eskiden, özellikle de yaz aylarında, güne başlamanın heyecanı beni kavurur dururdu. Cıvıl cıvıl başlardım güne, göz bandımı çıkarıp da güneşin aydınlığı ile karşılaşınca; yüzümde bir gülümseme peydah olurdu. O gülümseme, hazırlanıp dışarı çıktığımda daha da büyürdü. Zihnimde, dans etme hissi veren şarkılar çalardı ve ben sokağın ortasında keyifle mırıldanır dururdum. Bedenimi, şarkıya eşlik etmemesi için zor tutardım hatta!


İşte o anları biliyor olmak ve hatırlamak, şuan kendimi sorgulatıyor bana. O beni istiyorum, istemekten de öte; özlüyorum. Hayatın hangi noktasında o yaşama heyecanını kaybettiğimi düşünüyorum. Sonra haberleri görüyorum; "İnsanlar yaşama heyecanını kaybetti, herkes güne sabah anksiyetesi ile uyanıyor!". Kendi açımdan bu durumu düzeltmek için uzaklaşmaya ihtiyacım olduğunu, bir tatili hak ettiğimi düşünerek soluğu uçak biletlerinin başında alıyorum. Ve ufak bir tatilin her şeyi düzelteceğini ummak, sabahlara direnmenin ifadesi gibi...


Evet ben her sabah bir mücadele veriyorum. O yataktan çıkabildiğimde her şeyin yolunda ilerlediğini ve esasen fena da geçmeyen bir gün olduğunu biliyorum. Ama her sabah o yataktan çıkmak için kendimi ikna etmeye çalışıyorum. Hayır, bu şımarıklık değil. Bu gereksiz açıklamayı bana yaptıran da kendi iç sesim değil.


Benim için güne uyanmak nasıl bir şey biliyor musunuz? Tüm karamsar hislerin üzerime çökmesi demek. Niye uyandım ki ben, uyandım da ne oldu yani? Yataktan kalkmak için bile olmayan enerjim ile, nasıl kalkıp hazırlanıp işe gideceğim? Ani çöken bu duygusallık da nereden çıktı? Neden bütün vücudum ağırır gibi? Benim için bir sabah uyanmak, işte bu soruların zihnimde yankı bulması demek...


Düşünüyorum, neden bu soruları sorduğumu, neden böyle depresif ve karamsar hissettiğimi... Ve bu noktada düşüncelerim, her nedense, geçen güne gidiyor. Büyük ailedeki krizlerden sonra çok etkilenip duygusallığımın tuttuğu o ana... Annemin, "Kendini neden tutuyorsun, rahatla, ağla, sakin ol." deyişine gidiyor aklım. Belki de her şeyin sebebi buydu diyorum. O anda anneme, "Kendimi tutmam gerekiyor anne. Çünkü eğer ağlarsam, duramamaktan korkuyorum. Bunun bir krize dönmesinden korkuyorum. Kendimden, içimde biriktirdiklerimden ve içimde sıkıştırdıklarımdan çok korkuyorum anne." diyemeyişimdir belki de her şeyin sebebi.


Belki de ben, zamanında kendime karşı şefkat ve anlayış göstermediğimden ötürü yaşayamadığım duyguların etkisindeyimdir. Belki de yaşanmamış her şey, her sabah üzerime üzerime ağır ağır çöküyordur. Belki de dökülmesi gereken gözyaşlarımın çığlıklarıdır, beynimde yankılanan sorular... Belki de tüm enerjimi sömüren, içimdeki fazlalık duygulardır... Olabilir miydi? Olabilirdi. Kendimi bu hale getiren de ben olabilir miydim? Olabilirdim. Çünkü bir şeyler yolunda iken, yolunda olmayan şeylerin varlığının ardında bir anlam olmalıydı. Ve o anlam da, geçmişte çıkardı genelde. Geçmiş, hep orta yerden çıkardı zaten. Ah bu geçmiş! Asla geçip gidemeyen geçmiş!


Peki, o zaman asıl soruya dönelim. Tatile çıkmak, sadece zihnimin biraz dağılmasına izin verecekti sanırım. Ve belki de bir süreliğine bu sabah mücadelesini ortadan kaldıracaktı. Ama bir noktada, halledilmeyen geçmiş tekrar karşıma çıkacaktı. O zaman kesin çözüm neydi? Ağlamak mı? İşte o büyük cesaret isterdi... Ne demiştik? Bize bir şehrin tüm sokaklarını sabaha kadar yürümek lazımdı. Bize, tüm gece susmadan konuşmak, sonra biraz ağlamak ve ardından da sessizliğe sığınmak lazımdı...


Ve belki de bir gün, içimizdeki tüm duyguları kusana kadar ağlardık, kim bilir?

Dedi, kusmaktan ölesiye korkan fani...




Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


Hakkımda

WhatsApp Image 2024-07-26 at 10.17.38.jpeg

İnsan dediğin, esasen bir puzzle parçasını oluşturan kişiliğinin; her bir parçasını öncelikle özenle tanımalı. Ardından o parçaların kendisinin bir parçası olduğunu bilerek onları kucaklamayı öğrenmeli. Böylece, her bir parçanın esasen bir resmi oluşturmak için ne derece öneme sahip olduğunu görmeli ve yine her bir parçanın hayatındaki varlığını korumayı amaç edinmeli. Ve işte burası da benim bir puzzle parçam ve çok daha ötesi... Çünkü yazmak, bir hayatta kalma meselesi... Her hal ile yazmak ise ondan çok daha ötesi...

Kategoriler

Zaman Akışı

Abone olun;

Abone Olun!

Abone olduğunuz icin teşekkürler...

© 2022 by Herhalile

bottom of page