Her birimiz bir Kaşif idik oysa!
- Feyza Nur SAĞLAM
- 25 Şub 2023
- 2 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 30 Tem 2024
Zaman dilimimde boşluğun kalması, hiçbir zaman bana göre bir şey olmadı. Hayatımın her anında, vakit gelip tatillere çattığında; depresyonvari tepkiler veren biri oldum. Belki çok sosyal biri olmayışımdandı bu durum ama belli olan bir şey vardı ki, sebeplerin yüzde yüzünü buna yıkamazdık. Bir şeylerden kaçıyordum, bunu anlayabiliyordum. Daha doğrusu, dürüst olmak gerekirse, kendimden kaçıyordum. Çelişkilerin insanı olan ben için, hem yalnızlığı sevip hem de yalnızlıktan rahatsız olmanın en anlaşılabilir nedeni bu olsa gerekti. Kendimle bir derdim vardı, belliydi. Tüm hayatımı tahlil ettiğimde, anladığım bir şeydi bu. Ama, neden diye sorsam, bunun bir cevabı yoktu işte...
Ne zaman yoğun bir dönemden geçsem, mesut olurdum. Zamanın hızla akışı, her ana bir denklik getiren işlerin varlığı, garip bir şekilde beni tatmin ediyordu. Yoruluyordum belki ama sonunda sanırım düşünmeye fırsatım kalmıyordu ve yine yorgunluktan hemencecik uyuyabiliyordum. İşte beni tatmin eden noktası da bu olsa gerekti. Yoğunluk, beni bana bırakmıyordu ve itiraf etmek gerekirse, benim de istediğim bu olsa gerekti. Bu yüzden de yoğunluktan şikayet eden biri olmadım hiç. Tam tersi, yoğunluğu kucaklayan ve bekleyen biri oldum her daim.
Dönüp geçmişe bakınca, tabiri caizse çalışkan bir öğrencilik geçmişine sahip olmamın nedeni bile bu olabilirdi. Çünkü ders çalışmak dahi, seçilmiş bir yoğunluk örneği gibiydi. Ders çalışmayı sevdiğim dönemlerin de en makul açıklaması bu olmalıydı.
Tamam, diğer açıdan bakarsak; içe dönük bir yönüm vardı. Yazı yazmayı, düşünmeyi, hayallere kapılmayı seviyordum. Ama bu; tüm hislerimi ve düşüncelerimi kucakladığım, tüm hislerimin ve düşüncelerimin farkında olduğum anlamına gelmiyordu. Zira kendimden kaçmak için yoğunluğa sığınmanın yegane nedeni de bu olsa gerekti.

Ve insan gerçekten bazı şeyleri "büyümek" denilen o zaman diliminin birinde daha iyi anlıyordu. Neden şuan diye bir soru sormuştu annem bana geçenlerde. Çünkü şuan kendimi anlamaya başladım demiştim ben de ona... Yaşımın yahut yaşadıklarımın bir önemi yoktu, bu bir aydınlanma meselesi idi ve herkes için özgün bir durum olsa gerekti. O yüzden zaman önemsizdi, önemli olan "olan şey"lerdi...
Ve diğer bir açıdan bakarsak, bu içe dönük yönüm; tüm hayatım boyunca olabilecek bir yoğunluğa da karşı idi. Sanki bana diyordu ki; Tamam, yoğunluğu tercih edebilirsin ama tüm yaşamın boyunca olmaz. Bu noktada ise ben, bu çelişkinin içinde boğuluyordum. Çelişki, bir kararsızlığı doğuruyordu. Kararın iki ucu vardı, iki uç için de ayrı gerekçelerim vardı ve ben; gerçek manada ne istediğini bilmeyen biri olup çıkıyordum. Esasen kararsızlık da bu olsa gerekti sanırım, kendini tanımamak...
Tamam bunu anlayalı çok olmuştu zaten. Henüz kendimle tanışmamış olduğumun bilincine varalı olmuştu biraz. Ama her noktanın biraz da buraya bağlanıyor oluşu, bir acı gerçek gibi önüme çıkan bir şeydi sürekli. Ve bundan artık yorulmuştum. Lakin sadece yorulmakla kaldığım da söylenemezdi. Kendimin hakkını yemeyelim şimdi. Çaba gösteriyordum kendimi anlamak için. Ama bu, uzun bir yoldu, bu da açıktı. Neyse, en nihayetinde; hayat da uzun bir yoldu ve denklik oluşu ne şaşırtmalı ne de şikayet ettirmeliydi.
Sadece, yoruluyordum bazen işte. Kendimi anlamadığım için, kararsız kaldığım için ve ne istediğimi bilmediğim için; kendimden yoruluyordum... Ama cevaplar da bendeydi, başkasında değildi. Bir film sahnesindeki replik gibi söylemem gerekirse; Tüm cevaplar benim içimdeydi. Ve onları bulacak olan da bendim. Belki de hayat buydu, bir keşif yolculuğu... Kendini keşif yolculuğu...
Ve biz tüm dünyalılar; birer kaşif idik oysa!
Son Yazılar
Hepsini GörHayatımda olduğu için şükrettiğim birçok insan var. Bu yazıda kimi yazsam diye çok düşündüm. Hep de bir cevaba vardım aslında, en...
Kommentit