Ben ve O.
- Feyza Nur SAĞLAM
- 17 Nis 2023
- 3 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 30 Tem 2024
"İçimde çok büyük bir ağlamak var. Bir ağacın altında oturarak hem kendime, hem bütün insanlara, hem börtü böceğe, kurda kuşa. Bin yıllık gözyaşıyla ağlamak istiyorum."
Olan biten her şey, bin yılda gerçekleşmiş gibiydi. Bu yüzden haklıydı Nazan Bekiroğlu. Bin yıllık gözyaşı ile ağlasak; anca dökerdik içimizdekileri. Ve belki de sonra durup, gözyaşlarımızı silip şöyle derdik; "Bin yıllık gözyaşı yetmedi, bir bin yıllık daha kalmış içimde."
Muhtemelen derdik bunu. Çünkü olan biten her şey iki bin yılda gerçekleşmiş bile olabilirdi...
Lakin, iki bin yıllık göz yaşı ile ağlasak anca rahatlayabileceğimiz olayların varlığına rağmen; ağlamak dediğin öyle hemen olan bir şey değildi. Zira uzun süredir, bir boşlukta hissiz gibi dolanan benlikler için; ağlamak çok zor olsa gerekti...
Oysa o da biliyordu, ağlasa rahatlayacağını. Hatta ne de çok hayalini kuruyordu bunun. Sanki böyle sesli sesli, bağıra çağıra ağlasa; anca dökerdi içindekileri. Sanki ancak o zaman rahatlayabilirdi ve sanki ancak o zaman, zamanın birinde durmuş olan hayatı devam edebilirdi... Ama ağlamak için bile olsa, yeni bir sebep gerekliydi insanoğlu için. Durduk yere ağlasan, deli derlerdi çünkü sana. Gerçi, onun bunu taktığı yoktu, insanların düşüncelerini umursamayı bırakalı çok olmuştu. Ama yine de onun için bile olsa, bir sebep gerekliydi. Çünkü insanlar böyleydi, çünkü o böyleydi... Hani diyordu ya insanlar "Dokunsalar ağlayacağım diye." yahut, kapıya kolu çarptı diye hüngür hüngür ağlıyorlardı ya insanlar hani, işte o misaldi...
Ama kimse ilişmemişti ki onun benliğine. Kimse o kapıyı çalmak istememişti ki. Kimse o derin adımı atmamıştı ki ona. Oysa; bir gece vakti bir şehrin tüm sokaklarını yürürken, dili çözülecek diye düşünmüştü o. İşte o zaman, o an geldiğinde, hiç susmayacağını, istese de sus'amayacağını sanmıştı o. Yahut, bir balkonda sabahlarken; içinde derince baskıladığı susturulan cümleler özgürlüğüne kavuşacak sanmıştı o...
Oysa...
Oysa en çok şey düşünürdü o.
Oysa tüm bunların hiçbiri olmamıştı. Çünkü hayat dediğin en nihayetinde yalnız yürünen bir yoldu. Hayaller bir köşede beklerdi, insanlar etrafından gelip geçerdi belki ama en nihayetinde bir gece vaktinde sendin baş başa kalan; iki bin yılda olup biten her şey ile. Çünkü en nihayetinde sendin, iki bin yıllık yükün altında ezilen. Çünkü sendin, iki bin yıllık göz yaşının yollarını bekleyen...
Ama, her şeye ve her şeye rağmen; Nazan Bekiroğlu gibi bir ağacın altında olmasa da; bir balkonda yahut bir şehrin sokaklarında; iki bin yıllık göz yaşı ile ağladıktan sonra; artık o iki bin yıllık yükün altında ezilmeyecektik. Bunu biliyordum. Bunu o da biliyordu. Bilmekten de öte, inanıyorduk buna. İnanç ve bilim bir arada olunca ise, daha güçlü olurdu her düşünce; işte bunu iyi biliyordu o.
Tek bilinmeyen; iki bin yıllık göz yaşı ile ağlarken onun yanında kimin olacağıydı. Evet, onun yanında. Benim değil... Çünkü o, ben değil. Ben, o değilim. Hoş, ben kimim onu da yeni öğreniyorum ya, neyse...
Ben benim, o ise o.
Ve bu cümleler, zamanı geldiğinde; iki bin yıllık göz yaşı ile ağlayacak olan ona...
Şarkı önerisi ise; Mor ve Ötesi'nden, hiç ama hiç eskimeyen ve tüm hislere tercüman olan bir şarkı;
"Bir derdim var artık, tutamam içimde
Gitsem nereye kadar, kalsam neye yarar?
Hiç anlatamadım, hiç anlamadılar
Herkes neden düşman, herkes neden düşman?
Unuttuk hepsini, Nuh'un nefesini
Gelme yanıma, sen başkasın, ben başka
Bir derdim var artık, tutamam içimde
Gitsem nereye kadar, kalsam neye yarar?
Hiç anlatamadım, hiç anlamadılar
Bak bu son perde, oyun yok bundan sonra
Işık yok, hiçbir şey yok, yok, yok, yok
Bir derdim var
(Bir derdim var) Bir derdim var
(Bir derdim var) Bir derdim var
(Tutamam) içimde
Bir derdim var artık, tutamam içimde..."
Son Yazılar
Hepsini Görİnsan, sevdiği adamla evlenince ve hayatında yeni bir aşamaya varınca; geri kalan her şey gitti sanıyor. Geçmiş, geçmişin etkileri, artık...
Comments