Ne çıkmaz sokaklar gördük sanrısı 2
- Feyza Nur SAĞLAM
- 24 Nis 2024
- 3 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 30 Tem 2024
Üç günlük yorgunluklar değildi bizi bu hale getiren. Biz henüz iyileşmedik cümlesindeki sırdı, içimde bitmek bilmeyen dinlenme arzusunu körükleyen. Bu şehirden kaçma isteğim hep bakiydi elbet ama arada bu isteği unutturacak anılar da yaşanmamış değildi. Lakin gün gelip de vakit yine geçmiş çizgisine varınca, tekrar anlıyordum bu şehirde nefes almanın zorluğunu. Gökyüzündeki bulutların üzerime üzerime çökmesinin getirdiği migrenden yahut havadaki nemin fazlalığının getirdiği nefes daraltısından değildi bu. Bahsettiğim, fiziki gerçekliklerden öte şeylerdi. Bahsettiğim, asla geçip gidemeyen ve tekrara yüz tutmuş o küflü geçmişti. Benim geçmişim, onların geçmişi, bizim geçmişimiz... Kimin geçmişi olduğu ise önemsizdi. Konu aile olunca, geçmiş dediğin tekti çünkü, bütünseldi. Zihninle dalga geçebilirdin, hatıralarını sadece tozlu defterlerine sıkıştırıp üzerine zihin sisini çökertebilirdin. Kendini kandırdığını sanabilirdin. Ama tüm bunlar beyhude bir çaba olurdu ancak. Çünkü durup dururken hiç beklemediğin bir anda tutup da bir insan karşına çıkardı ve "Al, işte bu senin geçmişin." derdi ya sana; işte o nokta kendinle yüzleşme noktandı. Peki o insana ne demeliydik, "Sağol, teşekkür ederim." mi? Yahut, "Al senin olsun bu geçmiş, ben taşıyamıyorum artık onu." mu? Veya ne yapmalıydık, avuçlarımızı yakan o geçmişle? Nasıl yaşamalıydık?
Sahi, yaşamak neydi ya? Hangi zaman diliminde yaşıyorduk biz? Hangi zaman diliminde yaşıyordum ben? Tamam, bir zamanlar bir tarihte takılı kalmış ve beş sene yerimde saymıştım. Ardından bir gün gelmiş ve zaman akmaya devam etmişti. Hangi günde isem o günü yaşar hale gelmiş, "Şimdi, burada" tesellisi ile avutmuştum kendimi. Ama şimdide yaşıyor iken, şimdi'nin zaman çizgisinde akıyor iken o çizgide bir anda karşımda beliren geçmiş; zamanımı bir girdapa sokuyordu. Avuçlarımın içine bırakılan geçmiş ile hangi zamanda yaşıyor olduğum bilinmez bir muammaya varıyordu. Geçmiş, şimdi ve gelecek tarafından sarılı bedenimin ise kaçacak bir yeri yoktu. Bu bedeni kendine ev edemeyen ben ise, sonunda kendime bir ev bulmuş olsam da ne o evime gidebiliyordum ne de bu zihinle durabiliyordum. Tek bildiğim, üzerimdeki ağırlığın üç günlük bir yorgunluk olmayışına karşılık; üç gün dinlensem kendime geleceğim diye taşıdığım umuttu. Sahi, üç gün dinlensem gelir miydim kendime?
Peki, dinlenmek dediğin neydi ki? Nasıl olurdu? Bundan on gün önce bir dinlenme şekli keşfettiğimde, o anda takılı kalmıştım. Ve o ana alışmak öyle kolay ve öyle doğal olmuştu ki artık her yorgunluğumda o anı bekler, o anı hayal eder hale gelmiştim. İnsan, ne kadar da çabuk alışıyordu her şeye meselesi değildi bu. Nasıl dinleneceğini bilmeyen bir insanın, sonunda dinlenecek bir kıyı keşfetmesindeki ferahlıktı bu. Ama elbet o kıyının uzaklığı ve gidilemeyen lakin takılı kalınan o kıyı, sonunda; kabullenmişlik ile zaten baki olan ağır bir yorgunluk olarak kalıyordu üstümde. Şimdilerde bildiğim tek yolun gidilmez bir yol oluşu, yine bir çıkmaz sokağa girdiğimin tezahürü gibiydi. Ve bu noktada, bir zamanlar o çıkmaz sokakları kendime ev bellemiş olmam ise çok da yabancı bir yerde olmadığımın göstergesi olarak ikinci bir ferahlığımdı. Çünkü insan bazen kötü hissetse bile, geçmişten daha kötü hissetmiyorsa "O zaman sorun yok, bu zaten tanıdığım bir his." diyerek kendini avutabiliyordu...

Peki çıkmaz sokaklardan ancak ve ancak geriye dönerek çıkabiliyor isek, buna ne demeliydik? Tamam, çıkmaz sokakların çıkmaz olmadığı konusunda hemfikirdik. Ama; geçmiş, şimdi ve gelecek ile sarılı olan bedenimi soktuğum bu çıkmaz sokaktan geriye nasıl dönebilirdim ki? Geriye dönmek, geçmişe dönmek idiyse; o küflü geçmişe dönmek gerçek manada bir çıkmaz sokağa girmekten başka bir şey değildi. Geçmişe dönülmezdi, geçmişe dönülemezdi... Peki geriye dönmek neydi? Nasıl dönerdik geriye? Dönebilir miydik? Yapacak bir şey yoktu, dönecektik.
Belki de özümüze...
Son Yazılar
Hepsini Görİnsan, sevdiği adamla evlenince ve hayatında yeni bir aşamaya varınca; geri kalan her şey gitti sanıyor. Geçmiş, geçmişin etkileri, artık...
Comments